12 Temmuz 2011 Salı

Hastane Önünde beklemek...

Hiç bir zaman keyifli bir eylem olmadı benim için. Bugün de olmayacağı kesin ama el mahkum bekliyorum. En azından hava güneşli ve bu şanslı durumdan ötürü bahçedeyim. Yani hastanelere has o kokuların uçuştuğu koridorlarda beklemekten iyidir. Sonuçta az da olsa temiz hava gider ciğerlere. Tabi burnumun dibinde içilen sigaranın izin verdiği kadar temiz...

En az 15 yılı var hastane nefretimin ama gel gör ki deftercim olmuyor işte. İnsanın sevmediği ot burnunun dibinde biter misali ben kaçtıkça yolum bir şekilde hastanelere düşüyor.

Çapa'nın bahçesindeyim şuan doktorum henüz gelmediği için bekleme moduna aldım kendimi. Bakalım neler anlatacak bana. Sağlık durumum, ameliyat sonrası iyileşme sürecim nasıl işlemiş. Gerçi kendisi diğer kontrollerde gayet olumlu gelişmeler olduğunu, kendimi ameliyat sonrası çabuk toparladığımı söylemişti ama son günlerde yaşadığım sıkıntılı durum açıkçası endişemi arttırmıyor değil. Ya da hastane atmosferi beni evhamlı Odi psikolojisine soktu..

Çapa'nıın bahçesindeyim dedim ya, insanlar geçiyor sürekli önümden, bir yerlerinden sarkan hortumlarıyla, yanlarında kollarına girmiş bi yandan serum şişelerini taşıyan refakatçileriyle farklı farklı pijamalar renk renk gecelikler giymiş bir çok insan.. Bir çok hasta.. Şifalar diliyorum hepsi için Mevla'mdan.

Belli ki güzel havadan bir nebze de olsa nasiplenmek istemiş onlar da.. O kadar farklı renk içinde tek bir ortak renkleri var. Yüzlerindeki soluk tenin rengi...

Annemi hatırlatan o renk...

Sevmiyorum hastaneleri, çünkü orada ne ölüsün, ne diri...

Şu parlak yaz gününde bile insanın içine kasvet çökertiyor bu yer. Doktor'cum gelse de işimi halledip çıksam Çapa'nın tramway yoluna..

Yürüsem...

Yürüsem...

Yürüsem...

...

Şuan da arabadayım deftercim. Vatan caddesinin orta yerinde, akşam trafiğinin tam içinde. Şikayetçi miyim? Hiç sanmam. İstanbul'un trafiği bile keyifli gelebiliyor bazı hallerde. Tabi yetişmeye çalıştığı bir yer yoksa.

Doktordan çıktım. Bana çok olumlu ve güzel şeyler söyledi. Onun verdiği moralle ve hastaneden bir an evvel kendimi soyutlama amacıyla saniyede neredeyse 10 adım atacak bir hızla çıktım hastaneden. Kendimi sokağa atar atmaz önce derinnnn bir hava çektim içime. Sonra Aksaray'a kadar yürüdüm. Öyle aradan dereden değil hem de, uzatabildiğimce uzatarak yürüdüm. Fındıkzade'nin geniş kaldırımlarında sakin sakin avare avare yürüdüm. Sonra bindim bi arabaya düştüm trafiğin göbeğine. Dedim ya hiç şikayetçi değilim. Çünkü nasılsa yetişeceğim bir yer yok. Seyre durayım bu güzel şehrin keşmekeşini biraz. Böylece hastanenin genzimde bıraktığı kokuyla, yüreğimde tırtıkladığı eski yara izimin sızısı da biraz azalır...


NOT: Bu yazı 30 Haziran Perşembe günü yazılış olup tembellikten bugün eklenmiştir.. :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder